Farabi: “Şeref ve haysiyetimi korudum”...![]() FARABİ der ki: "Zamanın ters, sohbetin faydasız, her reisin bezgin olduğunu ve her başın ağrı taşıdığını görünce, evime kapanıp, şeref ve haysiyetimi korudum ve izzet olarak bununla kanaat ettim. Yanımda bulunan ve avucumda ışıldayan hikmet şarabından içerim, içki arkadaşlarım mürekkep şişeleridir; mûsikî onların çıkardığı seslerdir. Aynı zamanda artık ülkelerde mevcudiyeti kalmamış olan hikmet ehlinin sözlerinden meyveler toplarım." Bu söz, Farabi’nin yalnızca bir filozof değil, aynı zamanda bir ruh terbiyecisi olduğunu gösteren derin bir iç döküş gibidir. Zamanının yozlaşmışlığını görmüş, insanların hem hikmetten hem de erdemden uzaklaşmasını fark etmiş bir bilgenin gönül sızısıdır bu. Onun bu ifadeleri, çağlara meydan okuyan bir ahlak manifestosu niteliğindedir. Farabi, “zamanın ters olduğunu” söylerken sadece kendi dönemindeki siyasi ve toplumsal çürümeyi değil, insan tabiatındaki eğrilmeyi, yani hakikate sırt dönmeyi anlatır. Her çağda benzer bir hâl görülür: Menfaat, hikmetin yerini alır; dalkavukluk, doğruluğu ezer; güç, adaletin önüne geçer. Farabi bu tersliğin içinde “sohbetin faydasız” hale geldiğini söylerken, aslında bilginin, fikrin ve hikmetli sözün kıymetinin kalmadığı bir toplumsal körlüğe işaret eder. Fikirlerin değil, kişilerin konuşulduğu; hakikatin değil, çıkarın önemsendiği bir dönemde, sohbet faydasızdır. “Her reisin bezgin olduğunu” söyleyişi de derindir. Burada kastettiği sadece yöneticiler değildir. Rehberlik eden, bir toplumu, bir düşünceyi, bir kurumu yöneten herkes; eğer hikmetten ve ahlaktan uzaklaşmışsa, o makam artık bir yük haline gelir. “Her başın ağrı taşıması” ise, idare edenle edilenin, düşünenle yaşayanın, bilenle inananın ortak dertlerinin sembolüdür. Çünkü değerler çöktüğünde, her akıl bir ağırlık taşır; her vicdan, bir sızıyı duyar. Farabi bu halde ne yapar? Evine kapanır. Fakat bu kapanma bir kaçış değildir; bir korunmadır, bir sığınmadır. “Şeref ve haysiyetimi korudum” diyerek, insanın kendi iç dünyasını korumasının bir direniş biçimi olduğunu gösterir. Gerçek filozof, kalabalıkların alkışına değil, vicdanının sessizliğine sığınır. En çarpıcı tarafı ise şu cümlededir: “Yanımda bulunan ve avucumda ışıldayan hikmet şarabından içerim.” Yani o, hakikatin sarhoşudur. Dış dünyanın kirine, gürültüsüne, gösterişine kapılmak yerine, iç dünyasında bir âlem kurmuştur. Onun meclisi mürekkep şişeleridir, mûsikîsi kalemin kâğıtla buluştuğu sestir. Bu ifade, bilginin bir zevk, tefekkürün bir huzur, yalnızlığın bir olgunluk olduğunu anlatır. Farabi, çağlar öncesinden bugüne sesleniyor aslında. Çünkü bugün de “zaman ters”, “sohbet faydasız” ve “reisler bezgin.” Fakat Farabi’nin çözümü bize bir yol gösteriyor: Evine kapanmak, kabuğuna çekilmek değil, iç dünyanda bir hikmet âlemi kurmak. Şerefini, haysiyetini ve düşünce berraklığını koruyarak kendi iç sesini dinlemek. Sonunda o diyor ki: “Artık ülkelerde mevcudiyeti kalmamış olan hikmet ehlinin sözlerinden meyveler toplarım.” İşte burada gerçek bilgelik başlar. Farabi için kurtuluş, yeniden eski bilgelere, hikmetin pınarına dönmektir. Çünkü hakikat, kalabalıklarda değil, sessizlikte parlar; güç, makamda değil, bilgide yatar. Bugün de Farabi’nin bu sözü, çağını aşan bir direniş biçimi olarak okunabilir: Yozlaşmış bir dünyada, insanın kendi iç âleminde hikmeti yaşatması, belki de en asil başkaldırıdır. Hacı Ahmet Şimşek. |
Son xəbərlər
Xəbər lenti
Təqvim
|