Hakklnı Helal Etmek...![]() Ankara – 26.09.25. Hacı Ahmet Şimşek /Türkel Media/: Son zamanlarda insanların diline kolayca doladığı bir söz var: “Hakkını helal et.” Sanki bütün bir hayatın yanlışları, haksızlıkları ve zulümleri bu birkaç kelimeyle ortadan kalkacakmış gibi. Oysa İslam düşüncesinde “kul hakkı” öylesine ağırdır ki, Hz. Muhammed defalarca ümmetini bu konuda uyarmış, hatta “Kul hakkıyla gelenin affedilmeyeceğini” belirtmiştir. Çünkü Allah, kendisine karşı işlenen günahları dilerse bağışlar; ama kullara karşı işlenen haksızlıkların bağışlanması, yalnızca hak sahiplerinin rızasına bağlıdır. Felsefî açıdan da mesele aynı derinliğe sahiptir. Hak, varoluşun temel sütunlarından biridir. Aristo, adaleti “herkese hakkını vermek” diye tanımlamıştı. Eğer bir toplumda hak kavramı sözde kalırsa, orada ne adaletten, ne de gerçek ahlaktan bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla, hak yendikten sonra dil ucuyla “hakkını helal et” demek, aslında adalet fikrini küçümsemek, hakkı hafife almaktır. Ben kendi adıma şunu söylüyorum: Çocuklarımdan ve eşimden başka hiç kimseye hakkımı helal etmiyorum. Çünkü helalleşmek, sıradan bir merhamet değil, büyük bir sorumluluk meselesidir. Kim bende bir hak sahibi ise, buyursun alsın. Ama ben hakkımı kimseye peşinen bağışlamıyorum. Çünkü bu sadece şahsî bir mesele değil; toplumun vicdanıyla da ilgilidir. Ülke düzeyinde baktığımızda iş daha da çetrefilli. Bir insan devletin üst düzeyde yönetimine geliyor, yetki alıyor, para akışını ve makamı yönetiyor. Ama emanete ihanet ediyor, devleti kendi çıkarına kullanıyor. Bu durumda yenen her lokma, gasp edilen her kuruş, aslında bütün vatandaşların hakkına ortak olmaktır. Kur’an-ı Kerim’de devlet malı için “ganimet” kavramı kullanılır ve Allah, “Onu aranızda dönüp dolaşan bir servet haline getirmeyin” (Haşr, 7) diye buyurur. Yani devlet malı belli kişilerin elinde dönüp durmasın, herkesin ortak hakkı korunsun. Ama bugün görüyoruz ki, malı çalan da, adaleti bozan da, sonunda gelip bir cümleyle meseleyi kapatmak istiyor: “Hakkınızı helal edin.” Hayır! Bu kadar kolay değil. Ne din buna cevaz verir, ne ahlak onaylar, ne de vicdan kabul eder. Gerçek helalleşme, ancak adaletin terazisinde hesap vermekle mümkündür. Hak yerine konmadıkça, helallik istenemez. Çünkü helalleşmek, hak sahibini razı etmekten ibarettir; dilin ucundan çıkan bir cümleyle değil, adaletle, özeleştiriyle, sorumlulukla olur. Sonuçta mesele şuraya varıyor: Hak, hem dinî hem ahlakî ve hem de vicdanî anlamda insanın en kutsal emaneti. O emaneti çiğneyen kimse, iki kelimeyle bundan kurtulamaz. Gerçek kurtuluş, “herkese hakkını vermek” ile mümkündür. İşte o zaman helalleşmekten bahsedilebilir. |
Son xəbərlər
Xəbər lenti
Təqvim
|