ORTAK NOKTADA BULUŞAMAMAK...

9-09-2025, 16:05
Oxunub: 117
Çap et
ORTAK NOKTADA BULUŞAMAMAK...

İfrat ve tefrit kavramları, aslında sadece Arapça kökenli birer kelime olmanın ötesinde, insan düşüncesinin en temel zaaflarından birine işaret eder: dengeyi kaybetme eğilimi. Ahlak felsefesi, siyaset bilimi ve sosyoloji literatüründe uçlara savrulma, birey ve toplumun sağlıklı işleyişini zedeleyen bir durum olarak görülmüştür. Aristoteles’in “altın orta yolu” vurgusu, İslam düşüncesindeki “vasat ümmet” anlayışı ve modern çağın eleştirel rasyonalizmi hep bu denge arayışının farklı yorumlarıdır.
Bugün Türkiye bağlamında meseleye baktığımızda, toplumsal ve siyasal tartışmaların çoğu ifrat ve tefritin gölgesinde şekillenmektedir. Bir kesim ülkenin bütün meselelerini görmezden gelerek sürekli iyimserlik pompalar; sanki her şey yolundaymış gibi davranır. Bu yaklaşım, sorunların üstünü örter ve eleştirel aklın gelişmesini engeller. Diğer kesim ise komplo teorileriyle, karamsar söylemlerle topluma sürekli bir çöküş tablosu sunar. Bu tutum da toplumsal dinamizmi, mücadele iradesini ve ortak gelecek tasavvurunu felç eder. İki yaklaşımın da ortak noktası, gerçeklikten kopukluk ve düşünsel tembelliktir.
Oysa sağlıklı bir toplum için ifrat ve tefritten uzak durmak, ortak akıl üretmek gerekir. Bu da yalnızca dengeli bir bakış açısıyla mümkündür. Denge, her türlü eleştirinin önünü açmak ama aynı zamanda ümitsizliğe düşmeden çözüm arayışını sürdürmektir. Bu çerçevede toplumun rehberi üç temel ilke olmalıdır:
1. Bilim: Gerçekliğin objektif ölçüsü, spekülasyonların panzehiridir.
2. Ahlak ve vicdan: Gücün ve çıkarın sınırsız tahakkümüne karşı insanî ölçüleri korur.
3. Ülkenin bütünlüğü: Ortak yaşam zemininin kırılmasına izin vermez, farklılıkları bir tehdit değil zenginlik olarak görmeyi sağlar.
İfrat ve tefritin hakim olduğu toplumlarda kutuplaşma artar, siyasal söylemler sertleşir ve toplumsal güven erozyona uğrar. Buna karşılık dengeyi ve vasatı esas alan toplumlarda, farklı düşünceler bir çatışma nedeni değil, bir ilerleme vesilesi olabilir. Bu nedenle, bireysel düşüncede ve toplumsal pratikte esas gaye “dengeyi” kurmak olmalıdır.
Sonuç olarak, ifrat ve tefrit, sadece kavramsal değil, toplumsal bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Bu problemden çıkışın yolu, eleştirel aklı, etik sorumluluğu ve ortak yaşam idealini merkeze almaktan geçmektedir. Çünkü toplumsal hayatın sürekliliği, ne kör iyimserlikte ne de yıkıcı kötümserlikte, yalnızca ölçülülük ve dengede mümkündür.

Hacı Ahmet Şimşek