Stalin’in zulmü, Ahıska Türklerinin kaderini değiştirdi...
14-11-2025, 13:24. Разместил: admin

Konya – 14.11.25. Hacı Ahmet Şimşek /Türkel Media/: 1944 sonbaharında bir gecede başlayan karanlık, Ahıska Türklerinin kaderini kökünden değiştirdi. Stalin’in imzasıyla yürütülen etnik temizlik politikaları, yalnızca bir halkı yerinden etmekle kalmadı; yüzyıllardır yaşadıkları topraklarla bağlarını da acımasızca kopardı. O gün, Ahıska’da kapıların hunharca çalmasıyla başlayan o soğuk gece, aynı zamanda bir milletin hafızasında hiç dinmeyen bir sızı bıraktı.
Sovyet yönetimi, “güvenlik” bahanesiyle 100 binden fazla Ahıska Türkünü yük vagonlarına doldurdu. Gidecekleri yer onlar için bile belirsizdi. Yolculuk boyunca soğuk, açlık ve hastalık, sürgün trenlerinin en sadık yol arkadaşlarıydı. Kimi çocuklar bu yolculuğu tamamlayamadı; kimi yaşlılar son nefesini hiç bilmedikleri topraklara varmadan verdi. Sanki karanlık bir el, bir halkı haritadan silmek istercesine onları Orta Asya’nın dört bir köşesine savurdu: Kazakistan’a, Kırgızistan’a, Özbekistan’a…
Yeni topraklara varınca da çile bitmedi. Çorak bozkırlarda kurulan kolhozlarda ağır işlerde çalıştırıldılar, yıllarca “özel yerleşimci” damgası taşıdılar, köylerinden ayrılmaları yasaklandı. Kimlikleri resmî belgelerden kazındı, kültürel faaliyetleri baskılandı, hatta kendi adlarını bile açıklarken korkar oldular. Sürgünün adı değişti ama etkisi değişmedi: Ahıska Türkleri, Sovyetler’in gözünde hep “şüpheli halk” olarak kaldı.
Bu trajedinin en acı yanı ise sürgünün “geçici” diye başlatılıp “kalıcı” hale getirilmesiydi. Anavatanları olan Ahıska’ya dönme umudu yıllarca Sovyet bürokrasisinin soğuk duvarlarına çarpıp geri döndü. Bugün hâlâ dünyanın dört bir yanına dağılmış Ahıskalılara bakınca, sürgünün sadece coğrafî değil; sosyolojik, kültürel ve duygusal bir parçalanma olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Stalin’in zulmü, Ahıska Türklerinin kaderini değiştirdi ama onları asla yok edemedi. Yurtlarından koparıldılar ama kimliklerinden vazgeçmediler. Sürgün yollarında kaybettikleri canlar, Ahıska hafızasının acı birer nişanesi olarak duruyor ve bugün, bu tarihî haksızlığı hatırlamak yalnızca bir görev değil; bir vicdan borcudur.
Ahıska Türklerinin sürgün hikâyesi, bir halkın iradesini kırmak isteyen zalim bir sistemin utanç vesikasıdır. Ancak aynı zamanda büyük bir direnişin, dayanıklılığın ve kimlik mücadelesinin de adıdır. Çünkü bazen sürgüne gönderilen yalnızca insanlar değildir; adaletin kendisi de kovulur ve onu geri çağırmak, ancak hatırlayanların cesaretiyle mümkün olur.
Вернуться назад