Mücadele...
5-10-2025, 14:29. Разместил: admin

Aşağıdaki konuşma gerçektir. Yıl 1914. Ulu Türkistan'a oradaki Türklerin mücadelelerine destek vermek için Teşkilât-ı Mahsusa tarafından gönderilen Adil Hikmet Bey ve arkadaşları ile bir Afgan binbaşı arasında geçiyor...
(Afgan binbaşı) Sonra bir ah çekerek sözüne devam etti:
"-Beş yüz milyon İslam hâlâ uyuyor. Dört beş milyonluk Hollandalı, kırk milyondan fazla Cavalıya hakim. Otuz milyon İngiliz kendisinden yüz defa kalabalık kitleleri elinde oynatıyor. İslamlar uşak, hakir kişiler. Halife dedik, bize şimdiye kadar kaç misyoner gönderdi? Kaç hocamız var ki bu misyonerler kıymetinde malumatlı olsunlar? Koskoca, kalabalık bir kesret (çoğunluk) içinde kaç bin kişi İslamiyet'in ruhunu anlayabilmiş? Ben hürriyetini esaretle tebdil etmiş olan İslamiyetten de vazgeçtim. Cahiliz. Bunun mesulü sizsiniz. Misafirimsiniz. Size böyle ağır sözler söylemek istemezdim. Fakat İslam'ın derdini söylemek için içimde ateş gibi yanan bir arzu var. Bunları buradan geçecek olan ilk Türk'e söylemeye azmettim. Dünyanın her tarafında müslümanlar sizin hareketinize göz dikmiştir. Halife, halife diyoruz. Nerede bunun kuvveti?"
Bu sitemler hepimiz için malum şeyler olmakla beraber bizi de müteessir etti. Kendisine cevap vermeye mecbur idik ve:
"-Hilafet" dedik. "Bir vehimdir. Bin üç yüz sene evvel belki de bir kuvvetti. Bugün için bir hiçten başka bir şey değildir. Çocuklarınızı tahsil ettirerek onların istikbalde hepsinin nefislerinde bir halife kudreti yaratmağa çalışmanız icap ederdi. Türklere göz dikmeniz, ümit bağlamanız hatadır. Altı asırdır Avrupa ve salib (haçlı) kuvvetine karşı koyan onlardır. Anadolu Türkiyesinin arkasında koca bir İslam alemi var. Bundan başka kesif bir Türk kitlesi var. Fakat kaç defa bunlar Türkiye'nin yarasına merhem olabildiler? Siz bugün Türkiye'nin dahi Avrupa'nın elinde bir oyuncak olduğunu bilmeli idiniz. Bizim onlara karşı öyle taahhütlerimiz vardır ki, namus ve şeref borcu olarak idame ettiğimiz bu ahitler bizi de esir derekesine düşürmüştür. Asırlarca süren mütemadi cidalden (mücadeleden) dolayı Türkiye Türklerinin miktarı on, on beş milyona tenezzül etmiştir (inmiştir). Sizler hiç olmazsa Türkiye'ye malen olsun yardım etmiyorsunuz, canınızı esirgiyorsunuz, malınızı esirgiyorsunuz, sonra da Türkiye'den fedakârlık bekliyorsunuz."
Bu hasbıhal çok mutedil (yumuşak) bir lisan ile cereyan ediyordu. Dertlerimizi karşı karşıya döküyorduk. İslam cehaletinin İngiliz parası karşısında davranmağa kudreti kalmadığını biri birimize teslim ettirmiştik. Sonra yine kendisine şu uzun beyanatta bulunduk:
"-Bugün Avrupa'da büyük bir harp başladı. İngilizler bunu belki sizden saklamışlardır. Bu harbe İngilizler de girmişlerdir. Fıransızlar ve Ruslar da girmişlerdir. Belki Türkler de girecektir. Türkler harbe girdiği vakit İslam namı altında yaşayan Cezayirliler, Faslılar, Mısırlılar, Hintliler ve sizler, Rusya Türkleri hep bize karşı saldırılacaksınız. Sizi Türkiye'yi boğmağa sevkedenlere karşı isyan edebilecek misiniz? Onlara karşı koyacak kudretiniz var mı? Türkiyenin hilafetine bel bağlıyorsunuz. Faaliyete gelince bu evhamdan ibaret olan kuvveti siz de sıkboğaz edeceksiniz. Şu halde manevi bir kuvvet addedilen hilafetten mucizeler beklememelisiniz. İslam alemi ayrı ayrı mıntıkalarda kendi istiklallerini kendileri temin etmeye mecburdurlar. Maneviyattan medet umacağınıza bilfiil çalışarak müstevlileri (istilacıları) sopa ile koğmak lazımgelmez mi idi? Siz evvela mekteplerinizi açın. Safsatadan kurtulun. Esasen bizden beklediğiniz şeylerde de bir ittifak yok. Dün bizi size teslim eden müfreze ellerindeki silahlarını icabında bizi öldürmek için doldurmuşlardı.
Bugün buradan hareket ederek daha şimale gidiyorken sizin bize terfik (ilave) edeceğiniz müfrezeye hiç şüphesiz:
"-Asker" diyeceksiniz. "Şu beş Türk Serhadd-i Vahan'a kadar gideceklerdir. Yollarda ahali ile temas ettirmeyin. Firarlarına meydan vermeyin. Bilhassa Afgan topraklarına kaçmak isterlerse öldürün. Vereceğiniz emir bu değil midir?"
Cevabımız bittiği vakit ihtiyar kumandan ağlayarak bizi tasdik ediyordu. Karşı karşıya tasdik etmiştik: İslam esir; hilafet vehim.
Bu muadeleyi (denklemi) halletmek için şu ameliyenin icrası lazımdı:
1. İslam için: Mektepler açmak, vicdani akıdelerde tensikat (ıslahatlar) yapmak, boynunu ipe uzatırken şehid Virdani'nin söylediği gibi "Hürriyet ve istiklal, ayat-ı İlahiyedendir (Allah'ın ayetlerindendir)" diye haykırarak bunların teminine çalışmak...
2. Hilafet için: İtimat etmemek. Maddi bir kuvvet olmadığı için bu kelimeyi dünya yüzünden kaldırmak...
Hacı Ahmet Şimşek
Вернуться назад